Page 97 - 60. SANAT YILINDA AMİR ATEŞ
P. 97
60. Sanat Yılında
Bestekâr HÂFIZ ÂMİR ATEŞ
çıkan özelliklerdir. Âmir Ateş kendi tarzını, üslûbunu eserlerine nakış nakış
işlemiş ve duyulduğu anda kendisini hatırlatacak eserlere imzasını atmıştır.
Diğer bir taraftan, dönemin şartları içerisinde Âmir Ateş, din ile mûsikînin bir
arada bulunamayacağını dile getirenlere karşı yıllarca mücadele etmiş, elinden
geldiği kadar mûsikînin dinden ayrılamayacağını vurgulamıştır.
Bu konuda “Mâlûm-i âlîniz bir bıçak ekmek keser, sebze keser Mûsikî engin bir denizdir ve
İlâhî bir nutuktur.
ama kötü bir amaç için kullanılırsa insan da keser. İnsan kesmenin
büyük günah olduğu vâkıa. Mûsikînin mâlâyâni şeyler olduğunu
söyleyenler var. Peki, bir Ezân-ı Muhammedî dinlendiği vakit veya güzel bir
Kur’ân-ı Kerîm dinlediğimiz vakit huşû içinde kendimizden geçiyor muyuz? Evet,
geçiyoruz hatta ağlıyoruz. Bu güzellikleri bize yaşatan nedir? Mûsikî değil midir?
Mûsikînin ta kendisidir. Yani biz mûsikîyi nasıl kullanırsak o bizim isteğimize
göre şekil alır” diyerek mûsikînin insanın elinde şekillendiğini, insanın mûsikî
içerisine aşkı da kin ve nefreti de katabileceğini vurgulayarak düşüncelerini
dile getirmiştir.
Yukarıda bahsettiğimiz üzere mûsikî dinlemenin, mûsikî ile uğraşmanın caiz
olmadığı görüşü üzerinde ısrarla duranlara karşı Âmir Ateş, mesleğini şöyle
savunur:
“Mûsikî engin bir denizdir. İlâhî bir nutuktur.Benim bestlerim arasında ilginç bir
şiir vardır. Şair, aynı zamanda bir âyet-i kerîmenin meâlini de içeren dörtlüğünde
şöyle der:
‘Gizli âhenk her şekil, her seste var,
Nağmelerden güller açmış beste var,
Bir ilâhî mûsikîdir kâinat,
Tâ ezelden bitmeyen bir beste var.’”
Âmir Ateş’e göre bestekârlıkta yıllar içerisinde duygu ve zevkler değişir.
Mûsikî ona göre zamanla güzel duygulara, düşüncelere ve mânevi yaşantıya
tekâmül eder. Âmir Ateş’e göre, “Allah’a inanmayan insanların yaptığı besteler de
Allah’tandır. Ama o insanlar bunun farkında değildirler. Kendilerinden olduğunu
düşünürler. Özetle Allah Teâlâ her kula birtakım nasipler vermiştir. Ancak insanlar
üzerine düşüp kendilerine verilen nasibi aramazlar.”
Beste yapabilmek için insanın hâlet-i rûhiyesinin önemine dikkat çeken Âmir
Ateş, insanın farklı hallerde farklı besteler yaptığından, farklı ilhâmların ise
farklı zamanlarda insanlara bahşedildiğinden söz eder. İlhâmın aslında bir
mânâda Peygamberlere gelen vahye benzetilebileceğini ancak vahyin onlara
Cebrâil (a.s.) tarafından geldiğini, sıradan kullara bahşolunanın ise içe doğan
güzellikler olduğunu belirmiştir.
• 93 •

