Page 99 - 60. SANAT YILINDA AMİR ATEŞ
P. 99
60. Sanat Yılında
Bestekâr HÂFIZ ÂMİR ATEŞ
Âmir Ateş’in bir başka özelliği de davet edildiği her yer için o yerin özelliklerini
anlatan besteler yapmasıdır. Bu konuda “Davet edilerek gittiğim yerler için birkaç
gün önceden bir beste yaparım ve orada bu bestemi okurum. Kendi yaşadıkları
yerleri anlatan bu besteleri duyduklarında daha farklı heyecanlar yaşıyor insanlar.
Onların yaşadıkları bu heyecanı görmek beni de çok mutlu ediyor” demiştir. Bu tür
bestelerinin en son örneği “Mardin Şarkısı”dır.
Bestekâr için hem sözünü yazdığı hem de bestelediği eserler daha önemlidir.
Ancak bu iki özelliği aynı anda devam ettirmek zordur. Bu konuda Âmir
Ateş, “Bir tarafı biraz ihmâl etmek zorunda kalıyor insan. Bu durum zaten herkese
verilmiş bir lütûf değildir” sözleriyle bu iki meziyetin bir arada olmasının
zorluğuna dikkat çekmiş ve bunun her insana nasip olmadığını vurgulamıştır.
Âmir Ateş bu lütfa mazhâr olan bestekârlarımızdandır. O, bazı eserlerinin hem
güftesini yazmış hem de bestesini yapmıştır. Zaman içerisinde şiir yazmaktan
ziyâde bestekârlığa yönelen Âmir Ateş, “Beste yapmaktan şiir yazmaya fırsatım
olmuyor. Yazarsam beste yapamam. Şiir aslında beste kadar önemlidir. Ama beste
daha fazla ilgi ister. Çünkü bestenin içerisinde usûl, yorum ve form vardır. Sesin
duygu ve hissiyâtı vardır. Onun için daha çok uğraştırır” diyerek bu konuya dair
düşüncelerini açıklamıştır.
Âmir Ateş, kendisinin bir eserinin başka biri tarafından icrâ edildiği andaki rûh
hâlini “Âdeta kendimi kaybederim eserlerim okunurken. O sırada sanki başka bir
dünyaya giderim. Cebimde ne var ne yok, alsalar götürseler fark etmem. Eserlerim
okunurken bende böyle bir hâl meydana gelir” sözleriyle özetlemiştir.
Bestelerini hiçbir zaman abdestsiz yapmayan Âmir Ateş bu durumu şöyle
ifade etmiştir:
“İnşallah bu anlattıklarım riyâ olmaz. Mûsikî benim için hiç öyle mâlâyâni
(lüzumsuz), küçümsenecek, ‘Canım ne lüzûmu var’ denecek bir ilim dalı değildir.
Nağmeler, melodiler insana kolay kolay nasip olmaz. Nasip olan bir kula da
her zaman aynı şekilde gelmez. Ancak bu duyguları kendi dünyanıza, kendi
duygularınıza yoğunlaştırabilmeniz için bazı gereksinimlere ihtiyaç vardır. Bir
beste yapmaya başlamadan önce abdestimi alırım. Bence beste yapmak Bestekâr bestenin tahtını yapar
bir ibâdettir. Güzel melodiler ancak ve ancak Allah’ın varlığının ve
da bahtını yapamaz.
birliğinin idrâki içinde meydana gelebilir.”
Âmir Ateş’in kendisi de hâfız olmasına rağmen klâsik hâfız
profili çizmemiş ve Klâsik Türk Müziği’ne geçiş yaptıktan sonra da bulunduğu
ortamlara uyum sağlamıştır. Ona göre “Bir hâfızın mûsikîye temâyülü çok normal.
Şimdiye kadar gelmiş geçmiş en büyük bestekâr olan Sâdeddin Kaynak (ö. 1961) da
hâfızdır. Dede Efendi (ö. 1846) ve Itrî (ö. 1711) de öyle. Hatta Sâdeddin Kaynak;
iyi bir hâfız, ilim adamı, ilâhîyatçı ve edebiyatçıydı. Bizler onun yanında çok küçük
• 95 •

