Page 262 - KAZASKER MUSTAFA İZZET
P. 262

Ayasofya’nın Nişânesi | KAZASKER MUSTAFA İZZET








                             almak gerekiyor. Sözlü bir rivayetle Kazasker’e atfedilen bu neyin üzerinde ta’lik hat ile şu beyit yazılıdır:

                             "Dürbîn-i nâyi destine al seyret ne imiş
                             Niye halk etti deme Hazret-i Mevlâ nâyı"

                             Herhangi bir resmî evrak bulunmamakla birlikte, Kazasker’e atfedilen bir başka neyin de ünlü enstrüman koleksiyoneri merhum Etem Ruhi
                             Üngör’de olduğu zikredilmekteydi. Vefatı sonrasında bu koleksiyonun akıbeti hakkında bir malumatımız olmadığından, bu şah akortlu
                             neyin özelliklerine ve akıbetine dair de bir bilgi bulunmuyor.

                             Kazasker’in ney icrâsına dair teknik bir malumatımız bulunmamakla birlikte esefle belirtmek gerekir ki onun tavrı, tonu, acelitesi gibi bazı
                             temel konularda dahi nakledilebilmiş bir bilgi yok. Fakat bu mahdut sahada ney sazındaki hâkimiyetini anlamamız açısından ünlü tanburî
                             Refik Fersan Bey’in naklettiği bir önemli hatıra bulunmaktadır. Üstâd Murat Bardakçı’nın yayına hazırladığı bu kıymetli hatıratta Refik Bey
                             İzzet’in bir hatırasını şu şekilde naklediyor:


                             "Makamların Tesiri


                             İlân-ı Meşrutiyet’ten bir sene kadar evvel, zannederim 1323’te (1907), Mayıs ayının berrak bir gününde, Cemil merhumla birlikte Yenikapı
                             Mevlevîhânesi şeyhi merhum Celâl Efendi hazretlerini ziyarete karar verdik.


                             Cemil’in çok hürmet ettiği bu zât-ı şerîfin ben de gıyaben meftunu idim. Emekdar Şerîf lalamızı da birlikte alarak Mevlevîhâne’ye gittik.
                             Semadan sonra, odalarına diğer zevatla birlikte bizi de kabul ettiler. Hepimiz bu nur gibi zatın muhterem ellerini öptük. Musafahadan (el
                             sıkışmadan, selâmlaşmadan) sonra musıki bahsi açıldı. Hemen saz dolaplarındaki tanburlardan birini alarak, eski tavırda gayet kibar bir
                             üslûpla mütevazı bir Neva taksimi lûtfettiler. Cemil merhumdan da bir taksim rica ettiler. Derhal tanburla enfes bir taksim yaptı. Bunu
                             müteakib benden de bir taksim rica ettiler. Bu iki üstâdın huzurlarında taksime nasıl cesaret edebildim? Kendilerinden af dilerim. Osman
                             Bey merhumun Bestenigâr Peşrev’ini, hocamla birlikte çaldık. Mahzuz oldular, her ikimize de dua ettiler.

                             Bu mecliste gayet uzun püsküllü bir Aziziye fesini kulaklarının yarısına kadar geçirmiş, tertemiz setreli, doksanbeşlik, ismini hatırlayamadığım
                             ihtiyar bir zat da bulunuyordu. Mısır kapu kethudalığında bulunmuş, Hıdiv İsmail Paşa, Halim Paşa gibi zevatla düşüp kalkmış, o devrin
                             büyük musıki üstâdlarıyla hem-bezm olduğunu anlattıktan sonra:


                             -Babam, Sultan Selim ve Sultan Mahmud’a hizmet etti. İlm-i musikiye de vukufu vardı. Pederim merhumun, Sultan Mahmud devrinden
                             naklettiği  bir  vak’ayı  size  arzedeyim.  Sultan  Mahmud,  Frenk  musikisini  memâlik-i  şâhânede  ihyâ  etmek  için,  bu  fenne  vukufu  olan
                             birkaç Hristiyanı, İtalya’dan celb ettirdi. Bunlardan biri, herhalde Donizetti olacak. Ömürlerinde musikimizi dinlememiş olan bu Garblılara
                             huzûr-ı humayunlarında musiki dinletmek arzu buyurmuşlar ve derhal Enderûn-ı Humâyun'da mevcut sazendegân ve hanendegânı davet
                             etmişler. Bu esâtizegân-ı musikinişâsândan maada, İmam-ı evvel hazret-i şehriyârî kutbu’n-nâyî ve hattat merhum ve mağfur Kazasker
                             Mustafa İzzet Efendi hazretlerine de ayrıca haber göndermişler.









          260
   257   258   259   260   261   262   263   264   265   266   267