Page 266 - KAZASKER MUSTAFA İZZET
P. 266

Ayasofya’nın Nişânesi | KAZASKER MUSTAFA İZZET








                                  ecessüm edecek bir Osmanlı modernleşmesi tablosunun önemli figürlerinden birisi olan Mustafa İzzet gelenek, yenilik, tecdid, klasik
                             T kavramlarının henüz birbiriyle yeni karşılaşmaya başladığı bir döneme şahit olması açısından son derece kritik bir hayat hikâyesidir.
                             Osmanlı  modernleşmesini  kişiler  üzerinden  okumak  en  sağlıklı  okuma  yöntemlerinden  birisi  olarak  kabul  edilmelidir.  Bu  yöntemde
                             örneklem olarak Mustafa İzzet’in hayatı pek çok genel veriyi bizlere draje olarak sunabilir. Sanayileşme hazırlığının, kentleşmenin, mimarî
                             dönüşümün bir tohum durumundan fidan hâline geçtiği ve artık gözle görülür değişikliklerle insanların hayatına etki ettiği bu dönemin en
                             önemli özelliği bu cazibe alanlarının artık insanları kendine doğru çekmeye başlamasıdır. Bunu da sosyolojik olarak kısaca kentleşmeye
                             olan göç ile tarif edebiliriz. Unutulmamalıdır ki, her ne kadar elimizde yeterli bilgi ve belge olmasa da Kazasker, bilginin peşinde İstanbul’a
                             göç etmiş birisidir. Bu, yukarıdaki sosyolojik durumu tarif etmenin yanında modernleşme hazırlığındaki bir dünyanın artık bilgiye verdiği
                             değerlerin majör artışını okumamız açısından da fırsattır.

                             İlk  olarak  düzenli  bir  medrese  tahsili  gördüğünü  bildiğimiz  Mustafa  İzzet’in  görevlendirildiği  mevkilere  göre  -ki  bunlardan  en  önemlisi
                             dönemin yargıtayının başıdır- onun özellikle İslam hukuku konusundaki müktesebatının seviyesi anlaşılmaktadır. Sultan II. Mahmud’un
                             alâkası ile önce sarayda Silahdâr Ali Paşa’nın yanında, sonra Galata Sarayı ve Enderûn-ı Hümâyun’da tahsilini tamamlamıştır. Ulemadan
                             en çok ilim ve fazilet sahibi kişi şeyhülislam olurken, onun bir derece altında Rumeli kazaskerliği gelmekteydi. Kazasker Mustafa İzzet
                             Efendi de döneminin ilmî pâyelerini alarak Rumeli kazaskerliğine kadar yükselmiş, Rumeli kazaskerliği yapmış olanların en kıdemlisine
                             verilen riyâset-i ilmiye, yani reisü’l-ulemâlık makamı da 1861’de kendisine verilmiştir. Bu açıdan bakıldığında hayatında sahip olamadığı
                             tek sıfat şeyhülislamlıktır, denilebilir.

                             Her ne kadar günümüze ulaşamamış olsa da kaynaklarda Arapça ve Farsça şiir yazmış olduğu da bildirilmektedir. Türkçenin yanında
                             bu iki dile de, şiir yazacak düzeyde hâkim olan Mustafa İzzet’in Arapça grameri konusundaki merakını, kaleme aldığı eseri olan Keşfü’l-
                             Îrâb’ından anlıyoruz. Sultan Abdülmecid’in birinci imamlığını yaptığı sırada, diğer pek çok meşguliyetinin yanında eser telif etme fırsatı
                             bulmuş olan Mustafa İzzet’in, bu eseri 89 sayfa hacmindedir. İzzet eserini, medreselerde okutulan Arapça gramer kitaplarının anlaşılması
                             güç olduğundan telif ettiğini belirtmiştir. Kazasker’e izafe edilen Avâmil-i Mu’ribî adlı bir eser daha olduğu söylense de kimi araştırmacılar
                             bu  eserin  Keşfü’l-Îrâb’ın  bir  devamı  olduğunu  kimileri  ise  böyle  bir  eserin  bulunmadığını  belirtmektedir.  Biz  basılmış  böyle  bir  esere
                             ulaşamadık.

                             Mehmed Süreyyâ’nın Sicil-i Osmânî’de ilmî şahsiyeti hakkında "ulûm ve mütesavvıfede üstâd" olduğunu belirttiği Mustafa İzzet’in ilim
                             dünyasına sanat hayatındaki dalgalanmalara olduğu kadar hâkim değiliz. Fakat ilmî itibarı bakımından ve dönemin önemli platformlarından
                             birisi olan Eyüp Sultan Camii hatipliği vazifesi kendisinin ilmiye sınıfındaki kabulü açısından son derece önemli bir pozisyondur.


                             Zamanının sanatta, musikide ve ilimde en yüksek pâyelerini kazanmış bu mümtaz şahsiyetin, idam fermanının verildiği bir zaman diliminde
                             dahi "Sikkeyi başka kıyafete tebdîl edemem" diyerek göstermiş olduğu metanet, tıpkı kendi dönemindeki İsmail Dede Efendi gibi ilim-
                             sanat-iktidar ilişkileri açısından son derece önemli bir hatıradır.














          264
   261   262   263   264   265   266   267   268   269   270   271