Page 254 - KAZASKER MUSTAFA İZZET
P. 254
Ayasofya’nın Nişânesi | KAZASKER MUSTAFA İZZET
günlerini aktarması açısından önemlidir. İlk olarak saray ve padişah etrafında tertiplenen musiki meclisleri ve bu meclislerin Enderûn
tarihinde ayrıntılı şekilde kayıt altına alınmış olması, musiki tarihimizi aydınlatması bakımından dikkate değerdir.
Sultan II. Mahmud etrafında çerçevelenen bu dönemin "genç müzisyeni" olan İzzet’in, hünkârın özellikle yanında tuttuğu birinci derece
bir müzisyen olarak kaynaklarda yer aldığı hissediliyor. On yıla yakın bir süre hayat hikâyesinde de detaylarıyla bahsettiğimiz şekilde hem
Enderûn’daki hem de ibadet ritüellerindeki önemli görevleriyle hünkârın yanından ayırmadığı İzzet, padişah ile ilgili kaleme alınmış bazı
anekdotlarda çapraz sorgulama misali karşımıza çıkmaktadır. Mustafa İzzet ile ilgili ilk musiki anekdotu Enderûn’a yeni girdiği yıllara rastlar.
Genç neyzen hünkârın, Sultâniye’de yaptığı bir biniş gezisine görevlendirilir. Suyolcuzâde Sâlih Efendi ve Mülâzım Rıfat Bey ile birlikte "Bir
mecliste ol yâr ile bulundum" şarkısını icrâ edişi padişahın her hâlde sesine meftun olduğu ilk anlar arasında olsa gerektir. Yine 1823 yılında
Sultan II. Mahmud’un Mustafa Paşa Köşkü’nü ziyareti esnasında tertip edilen musiki heyetinde yer aldığını ve bu küme faslında Hânende
Rıfat Bey ile eşsiz bir performans sergilediğini kaynaklar kaydetmiştir. Mustafa İzzet, hayatındaki ikinci büyük fırsatı yine bir musiki icrâsı
ile yakalamış, çavuşluk mertebesine bu performansı sayesinde erişmiştir. 9 Kasım 1823 günü ise, Silahdâr Ağa’nın Ayazağa çiftliğinde
gerçekleştirilen binişte büyük bir saz heyeti ile Mustafa İzzet’in de yer aldığını ve burada kaynakların kaydettiğine göre Sultan III. Selim
Hân’ın "Çîn-i gîsûsına zencîr-i teselsül dediler" sûzidilârâ bestesini icrâ ettiğini görmekteyiz.
Genç yaşta sultana bu kadar yakın ve yoğun protokol hayatının içerisine hızla girmiş olan Mustafa İzzet’in sanatçı ruhunun bu resmî icrâların
içerisinde ne kadar haz aldığı büyük bir soru işareti! Çünkü Enderûn’daki uzun yılların ardından bu gençlik döneminin yoğun hayatının
bir yorgunluğunun olduğu dikkatlerden kaçmıyor. Mustafa İzzet’in hac dönüşü kendine şekillendirdiği yeni mütevazı hayatı içerisinde bile
musikinin yine büyük bir yeri bulunduğunu görüyoruz. Zira yıllar sonra padişaha yakalanmasına da yine bir eşsiz cami musikisi icrâsının
vesile olduğu manidardır. Burada şu anekdotu da zikretmek gerekiyor: Mustafa İzzet tıpkı Dede Efendi gibi hac yolculuğunda güzel bir
naatı kaleme alarak bestesini de bizzat kendi yapmıştır. "Ey habîb-i kibriyâ v’ey matla’-ı nûr-ı Hüdâ" mısraıyla başlayan bu beste onun
manevi ahvâli açısından da son derece önemli izler barındırmaktadır.
Saraya geri döndüğü dönem itibarıyla artık yaşı kemâle ermiş bir neyzen ve hânende olarak II. Mahmud ile uzun yıllar icrâ-yı musiki etmiş
olan Mustafa İzzet, tıpkı bürokrasideki yükselişi gibi musiki sahasında da bir otorite olma yolunda hızla ilerlemiştir. Medenî Aziz Efendi,
Zekâî Dede ve Yeniköylü Hasan Sırrı gibi musiki sahasında önemli isimlerin kendisine talebelik ettiğini ve meşk silsilesinde sağlam bir halka
olarak günümüze aktarılmasında önemli bir misyonu da icrâ ettiğini söylemek mümkündür.
Bu dönemin musiki meclisleriyle alâkalı önemli kayıtlarda yine Kazasker Mustafa İzzet Efendi’yi neyzen ve hânende olarak görmekteyiz.
Fakat zaman ilerledikçe yeni jenerasyon ile birlikte, Kazasker Mustafa İzzet’in yaşı kemâle ermeye başlamış bir üst düzey bürokrat olarak
bu konudaki sert memuriyet havası da artık yerini davet-icabet seviyesine bırakmıştır. Bu dönemde artık Mustafa İzzet’in, tecrübeli bir
bürokrat olarak hünkârla arasını yeterince uzak, gereğince yakın tuttuğu aşikârdır.
Sultan II. Mahmud’un, gençliğinden beri musiki konusunda kendisine pek çok kapı açtığı Mustafa İzzet’in bu kabiliyetine bir diğer delil,
yaşanan şu ilginç hatıradır: Saraya artık resmî görev cihetinden uzak davet usulüyle mükerreren gelen Mustafa İzzet, padişahın "’inşâd
buyurmuş oldukları şarkiyyât okunsun ve Mustafa Efendi dinlesün’ deyü sâdır olan fermân-ı hümâyuna bina’en" okunan şarkılarını
[20]
dinlemiş ve şu tarihî ve irfan dolu cevabını vermiştir:
20 Tayyarzâde Atâ, Osmanlı Saray Tarihi Târih-i Enderûn, C.III, s.34.
252

