Page 87 - ANADOLU SANAYİ DEVRİMİ
P. 87
Bunlar şayet ziynet olmasalardı altın ve gümüşten ayrı tutulmazlardı. Çünkü onlar da
tıpkı altın ve gümüş gibi aslında insanın temel ihtiyaçlarını bizatihi gideremezler. An-
cak ihtiyaçları kıymetlendirmede altın ve gümüşten farklı olsalar da yine de bir kıymet
birimidirler. Göze hoş göründükleri ölçüde kıymetli maddi cevherler olarak ihtiyaçları
gidermede değişim aracı olurlar. Ancak bunlar manevi cevherlerle kıyas edildiklerinde
asıl halleri ortaya çıkar. Bu sebeple önce övülürken bu sefer yerilirler.
Mesela Ebû Bekir el-Harezmî birisini nitelerken şöyle demiştir: “Bu (zat), sedeften çıkan
bir inci değil; şeref incisidir ve onun yakutu, taş olan yakut değil, asaletin yakutudur”.
Ara
Zevk alınan şey gerçekte sahip olunduğu müddetçe kendisine karşı arzunun arttığı şey-
dir. Çünkü beden yaptığı işlerin yorgunluğunu atmak ve içinde bulunduğu durumdan
kurtulmak ister. Fakat duyuları aktivitelerden dolayı yorulduğu için, sadece muhayyile
kuvveti uykuda rüya görebilecek durumdadır.
O zaman nefis, bedenin hükmedemediği şeyden zevk almaz. Çünkü lezzet işitilen sesle-
rin ardındaki anlamları bilmekle olur. Nağmeler anlamlardan yoksun olduğu zaman,
nefis ondan usanır, o seslerden uzaklaşıp sükun ve sessizliğe yönelir.
Bedenî lezzetleri ise aslında hastalıkları doğuran acılar takip eder, devam ettikçe usan-
dırır, aşırıya kaçtıkça eziyet verir. Hoş yemekler delil olarak sana yeter. Başlangıçta
son derece lezzet alırken sonraları bu lezzet geriler, sonunda mide bulantısı ve kusma
ile sonuçlanır. Peşinden nefis ondan lezzet alacağı yerde tiksinir. Başlangıçta sonu
gelmeyecekmiş gibi devamlı artan bir lezzet görünür, ama gittikçe seni dünyanın hoş
güzelliklerinin pislik ve çirkinlik olduğuna kanaat ettirir.
Aşırıya kaçanların deli divane oldukları çiftleşme olayı gibi. Sonra yorgunluğunu at-
mak için acınacak bir halde yatağa serilir. Biraz canlanınca ilaçlardan mest olmuş biri
gibi fiilini tekrarlar. Böylece hayvanlar için zorunlu ve doğal olan bir duruma kendi
ihtiyarıyla düşmüş olur.
Nitekim Halife Mütevekkil ile ilgili şu hikâye nakledilmiştir: Aşırılığından dolayı vü-
cudu hareket edemeyecek derecede zayıflamış. Bir havuzu civayla doldurmuşlar ve
kendisi hareket etmeden civa vücudunu hareket ettirsin diye civanın üzerine deriden
bir döşek sermişler. Mütevekkil yataktan hoşlanmış ve civa madeninin yerini sormuş.
Azerbeycan’ın Şiz bölgesinden getirildiğini söylemişler. Bunun üzerine kendisine civa
getirmesi için nedimi Hamdûn’u Şiz’e vali tayin etmiş. Hamdun şu şiiri söylemiş:
“Şîz valiliği azildir / Bu valilikten azil ise asıl valiliktir / Beni bu görevden azledin / Bana
değer veriyorsanız.”
Hamdun yalvarıp yakarmış, sonunda Halife onu bu görevden affetmiş.
86 - ANADOLU SANAYİ DEVRİMİ

