Page 82 - ANADOLU SANAYİ DEVRİMİ
P. 82
tal paralara değer vaz etmelerinden dolayıdır. Yoksa paranın bizzat metal değerinde,
metal paradaki kadar değer yoktur.
Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Bilin ki dünya hayatı sadece bir oyun, eğlence, bir süs
ve aranızda övünüp böbürlenme ve bir de mal ve evlât çokluğunda yarışmadan ibaret-
tir!” (Hadîd 57/20), “Kadınlara, evlâtlara, altın ve gümüş yığınlarına, güzel cins atlara,
davarlara ve ekinlere karşı ihtiraslı sevgi, çekici ve hoş gösterildi insanlara. Oysa bütün
bunlar, bu dünya hayatının zevk ve nimetleridir. Allah katındadır asıl varılacak güzel
yer!” (Âl-i İmrân 3/14).
Cenâb-ı Allah, hayat düzeninin kadınlarla, göz bebeği evlâtlarla, mal stoklama ve
biriktirme konusunda güçlü bir arzu ile sağlandığını açıklamıştır.
Mal biriktirmek ise ancak talanla, saltanatla veya rehinle ve ticaretle mümkün olur.
Allah mal biriktirenleri şöyle yermektedir: “Altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda
harcamayanlar var ya, onları acıklı bir azap ile müjdele!” (Tevbe 9/34).
Halbuki Allah, yararlanmaları için aralarında tedavülde olsun diye altın ve gümüşü
yaratmıştır. Her ne zaman tedavülden çekilip biriktirilirse (iddihar edilirse), halkın
bunlardan istifadesi kesilir ve Allah’ın emrine ve iradesine muhalefet edilmiş ve ce-
ninlerin gelişirken tekrar ana rahmine döndürülmesi gibi altın ve gümüş yer altındaki
ilk hallerine döndürülerek Allah’ın lutfu örtülmüş olur. Çünkü altın ve gümüş, ma-
denlerinden çıkarıldıkları zaman ancak, yenilmesi ve infak edilmesi uygun olan hasat
edilmiş ekinler ve boğazlanmış davarlar gibi olurlar. Aynı şekilde çıkarıldıkları vakit
bu mallar, dinar veya dirhem gibi “paralar” şeklinde darbedilip ticarette ve hakların
verilmesi konusunda hesap aracı olarak elden ele tedavül etmesi gerekir.
Ara
Mürüvvet (adamlık, cömertlik, güzel ahlâk) kişinin kendisi, eşi dostu ve durumuyla
alakalıdır. Fütüvvet (delikanlılık) ise bunları aşan bir karakterdir. Mürüvvet sahibi
kendisinden ve kazandığından başka bir şeyle sorumlu değildir. (Sahip olduğu nimet-
leri) Allah’ın kendisine helal, başkalarına haram kıldığını düşünmeksizin başkalarının
borçlarını üstlenir ve onları rahat ettirmek için sıkıntılarını yüklenirse güçlü, halim
selim, vakur, zorlukları yüklenebilen, mütevâzı olmakla birlikte şanlı bir delikanlı (fü-
tüvvet sahibi) olarak tanınır, her ne kadar liyakati olmasa bile yüksek mevkilere çıkar
ve bunu soyu sopu ile değil, hakkıyla elde etmiş olur. Cahza el-Bermekî şu hâdiseyi
nakletmiştir: “Basra’da bir adam vardı. Her gün en güzel kıyafetini giyer, en gösterişli
hayvanına biner ve insanların ihtiyaçlarına koşardı.
Niçin böyle yaptığı sorulunca şöyle demiştir:
“Ben en saf şaraplardan küp küp tattım. En hoş vakitlerde, ağaçlardaki kuşların tatlı
TEDARİKÇİ VAKIF İŞLETMELERİNİN ORTAYA ÇIKIŞI - 81

