Sanatçının Hayal ve Renk Ufku Osmanlı Asırlarının Abidevi Yapılarını Tarıyor
Mehmet Ali Çetin fırçasını eline alıp bir önceki paragrafımızda ifadesini bulan hakikate yaslanarak mütemadiyen resmederek önce yakın çevresinden, kadim Hatay’dan yola çıkıyor. Sonraki uğrakta hayal ve renk ufkunu Osmanlı Cihan Devleti asırlarının İstanbul’una, Topkapı Sarayı’na, Divanyolu’na, Sultanahmet ve Ayasofya camilerine götürüyor. Bu demde önce Sultanahmet Camii’nin yeşil çinilerini resmettikten sonra Kazasker Mustafa İzzet Efendi’den Ayasofya Camii’ne armağan kubbe yazısının orta yerine iki haftalık hilâl parlaklığında Ayasofya siluetini nakşediyor! İzleyicisi olarak bize de mezkûr nakşın anlamını ziyadeleştiren Nûr Sûresi’nin 35’inci âyetini tefekkür etmek düşüyor: “Allah, göklerin ve yerin Nûr'udur. O'nun nûrunun misâli, içinde lâmba bulunan bir kandillik gibidir. O lâmba bir cam içindedir. O cam da sanki inciden bir yıldızdır; bu lâmba, ne doğuya ne de batıya nisbeti olmayan mübârek bir ağaçtan, zeytin ağacından (çıkan yağdan) yakılır; onun yağı, nerede ise kendisine ateş değmese bile ışık verecek! Nûr üstüne nûrdur. Allah, dilediği kimseyi nûruna hidâyet eder. İşte Allah, insanlara böyle misâller getirir. Çünki Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.”
İlk gün ışığı camla selâmlaşmazdan önce başladığı tablolarına gece yarılarına kadar göz nuru döken ressamın her biri diğerinden âlâ keyfiyeti hâiz eserlerine müşfikâne nazar ettiğimde estetik güzelliklere dair farklı bir hakikat görüyorum. Çünkü eser Mehmet Ali ustanın fırçasında, paletinde, boyasında hep aynı anahtar kelimelere işaret ediyor: Alın teri, gayret, erdem, mahviyet, istikrar ve takdir-i Hudâ...
Malum olduğu üzere bulanlar yola çıkıp ısrarlı bir şekilde nasibini arayanlardır. Sözün bu yerinde Mehmet Ali Çetin fırçasını, paletinin kenarına yerleştirdikten sonra resim sanatı yolculuğunda aradıklarının neler olduğuna değiniyor: “Gayret ve azim sanatkârları zirveye taşıyacak yegâne araçtır. Ben de gayrete, azme, fedakârlığa çok çalışmayı ekleyerek Allah’ın takdiriyle ulaşabildiğimiz en mükemmel seviyeye varmayı hedefliyorum. Bu vesileyle hem kendime hem de insanlara fırçamın içinden geçen ulvî mekânların hem maddi hem de mânevî havasını en ince ayrıntılarına kadar hissettirmek istiyorum.”
Ressam Çetin: Resim Sanatı Hayatın Ta Kendisidir.
2015 yılından bugüne renklerin dünyasında bulunan Ressam Çetin’in nezdinde resim, estetik ve eser “Benim için resim sanatı hayatın ta kendisidir. Tuvalin üzerine işlenen, boyanan her ne ise bir taraftan onun kalıcılığı, diğer taraftan da yaşanmışlığıdır. Ben resimlerimi arz ettiğim bu olgu üzerine inşa etmekteyim. Çünkü tuval üzerine nakşedilen boyaların renklendirdiği mekânlarda bütünleştiğine inanıyorum. Bu sebeple boyanan tuvalin güzel, mânevî ve bir adım öte estetik olması lazım gelir. Resimlerimde de arz ettiğim vâkıaların üzerine durmaktayım.
İbadethanelerimizi aşkla inşa eden mimarlar tüm estetiği ilâhî ilhamla eserlerine işlediler. Ben de onların açtığı bu kutlu inşa yolundan giderek kalıcı güzellikleri evlerimizin, mekânlarımızın içine en güzel bir keyfiyette aktarmanın gayreti içerisinde bulunuyorum. Resimlerimde gerçekçilik üzerine çok durmaktayım. Çünkü o güzelliklerin tam mânâsıyla evlerimize taşınması gerektiğine inanıyorum.” şeklinde karşılık buluyor.
Kubbe-i Hadra
Çalışmalarında Haremeyn-i Şerîfeyn’e duyduğu özlemi ifade eden genç sanatkâr, Kubbe-i Hadrâ isimli çalışmasının hikâyesini, eserin özellikleriyle birlikte anlatıyor: “Mescidi Nebevî’ye gitmek her Müslümanın özlemidir. Gönül iklimlerimizde Sevgili Peygamberimize (sav) müteveccih hasret her birimiz için zirve seviyededir. Kubbe-i Hadrâ isimli tabloyu böylesi düşünceler içerisinde çalıştım. Bu vesileyle hazırlamaya muvaffak kılındığım eser, temâşâ edenleri Medine-i Kadîme’ye götürdü! Bu eser öncesinde gerekli küm araştırmalarımı yaptım. Osmanlı asırlarında tab edilen Mescid-i Nebevî ve Kubbe-i Hadrâ fotoğraflarını inceledim. Fotoğrafların arka planında yer alan hurma ağacı, bitki örtüsü ve dağ figürlerini günlerce meşk ettim. Yeşil kubbeye yakın evleri, hurma ağaçlarını güzel bir güneş açısıyla yakalamanın gayreti içerisinde bulunarak ruhu olan bir eser ortaya koymaya çalıştım. Eserimde ışığın tam anlamıyla ruhu yakalaması için renklerine çok özen gösterdim.”
Ressam, hayallerini nakşedeceği tuvallerini ince bir hassasiyetle hazırladığı İskenderun Payas’ta atölyeye çevirdiği evinde içinden renkler ve hayaller geçen bir gününü okuyucularımızın irfanına arz ediyor. “Bir günüm vakit fark etmeksizin ama genellikle geceleri resimleri tasarlayarak, hangi ölçülerde eser yapacağımı planlayarak geçmektedir. Daha sonra tuval hazırlama sürecim sabah erken vakitlerde başlar. Akabinde gün içinde tuvali hazırlarım ve taslak çizimine başlarım. Taslak çizimini bitirdikten sonra boyalarımı ve paletini hazırlarım ve resimdeki renklerini oluşturmaya koyulurum. Gece saatlerinde ise güzel bir motivasyonla resmimi boyamanın telaşı içerisinde bulunurum.”
Renk, hayal ve hakikat dünyasında; ana kucağı misali sığınma sahnesi mahiyetindeki sanat yolculuğunda başarılar dilediğimiz İskenderunlu hudâyinâbit ressam Mehmet Ali Çetin, okuyucularımıza “Resmin ruhunu, heyecanını ve tuvaldeki resme baktıkça güzellikleri hissederek yaşanacak bir ömür diliyorum ve herkesin resim yapma zevkine erişmesini temenni ediyorum” mesajını iletiyor.
İbrahim Ethem Gören/08.01.2025 Yazı No: 434