Kumlar Altındaki Şehir: Otrar
Seyhun’un kardeş suyu Arıs nehrinin kıyısında, yüzyıllar boyunca ticaretin, ilmin, hikmetin ve dahi irfan mücadelesinin merkezi olan Otrar, ilim adamlarının asırlar süren istikrarlı çalışmalarıyla ilim merkezi sıfatını kazanırken pek çok istilaya da maruz kalmıştır.
Moğol ordularının ayak sesleriyle yıkılıp küllenen şehir, zamanla tarihçilerin, arkeologların ve mütefekkirlerin hafızasında yeniden kurulmuştur. Şimdi ise toprağın altından gelen mezkûr hafızanın naif sesi, Otrar Müzesi’nin duvarlarında yankılanıyor.
Kazakistan’ın Hafızası
Otrar Müzesi'nin hikâyesi, bundan 58 yıl önce 1967 yılında sanatkâr müverrih Asantay Alimov’un müze kurma fikriyle başlıyor. Kısa bir süre sonra Otrar Antik kenti harabelerinden çıkarılan eserlerle 1979 yılına gelindiğinde Alimov’un rüyası gerçekleşmeye başlıyor.
1982’ye gelindiğinde ziyaretçilere kapılarını açan bugünkü müze, artık bölgenin ilmî ve arkeolojik belleğini taşıyan bir merkez haline gelmiştir. 3000 metrekarelik bu alan, Türkistan coğrafyasında zamanın iç içe geçmiş katmanlarını sergileyen bir bellek hüviyetine dönüşüyor.
Bugün Kazakistan nezdinde “Otyrar Devlet Arkeolojik Müze-Reservatı” olarak anılan bu müessese, yüzlerce arkeolojik buluntuyu bünyesinde barındırıyor. Aralarında Otrartöbe, Kuyrıktöbe, Kokmardan ve Altıntöbe gibi şehir kalıntıları ile Arslan Baba Türbesi’nin emanetleri yer alıyor.
Çömlekten Tılsıma, Küpten Musikiye
Yol arkadaşımız Vefa Çelebi ile ziyaret ettiğimiz müzenin sergi düzenin iki ana eksende kurgulandığını müşahede ettik: Arkeoloji ve etnografya. Müzenin arkeoloji bölümünde sergilenen seramik kaplar, hums denilen dev küpler, kandiller, tarım âletleri ve tuğlalar; Otrar’ın bir çöl ortasında sadece bir yerleşim alanı değil, aynı zamanda rafine bir şehir olduğuna işaret ediyor. Toprağa sinmiş turkuvaz çiniler, zamanın rengini taşıyor. Koç, köpek ve at figürlü tılsımlar, inanış biçimlerinin ve estetik anlayışının izlerini yansıtıyor.
Etnografya bölümüne adım attığınızda ise Kazak bozkırlarının sesini işitiyoruz! XIX. yüzyıl sonlarından XX. yüzyıla dek uzanan geleneksel eşyalar, müzik âletleri, avcılığa dair objeler ve günlük kullanım gereçleri burada hayat buluyor. Altın kaplamalı gümüş kemerleri, kemik kakmalı yüzükleri ve kıymetli saç süslerini bu cümleye dâhil ettikten sonra “Hepsi bir milletin zarafetini sessizce dile getiriyor” cümlesine kuralım.
Hikmetin Işığı: Fârâbî’nin İzinde
Hiç şüphesiz Otrar Müzesi’ni özel kılan unsurlardan biri de Fârâbî Kütüphanesi. Otrar, aynı zamanda künyesi, “Ebû Nasr Muhammed b. Muhammed b. Tarhan b. Uzluğ el-Fârâbî et-Türkî” (v. 339/950) olan ünlü Türk-İslâm Filozofu Fârâbi’nin memleketi.
M. 870 yılında bu topraklarda doğan Farabi, sadece Kazakistan’ın değil; Türkistan’ın ve İslâm dünyasının önde gelen ilimle hikmeti meczeden mühim tefekkür ve aksiyon adamlarından biri. Müzede yer alan 3000’den fazla yazma ve sair kaynak eserler, Fârâbî’nin felsefî mirasını bugünün zihinlerine taşıyor.
2001 yılında düzenlenen Uluslararası El-Fârâbî Konferansı’nın, bu sessiz köyü dünyanın entelektüel gündemine taşıdığını notlarımızın arasında belirtmekte fayda mülahaza ediyoruz. Türkiye’den Rusya’ya; İran’dan Türkmenistan’a kadar Kazakistan’a gelen bilim insanlarının burada sadece bir filozofu değil, bir düşünce geleneğini selâmlamışlardı.
Etnografik Kompleks: Geçmişin Üzerine Kurulan Gelecek
Otrar Müzesi yalnızca geçmişe bakan bir yapı değil; aynı zamanda geleceği şekillendiren bir merkez mahiyetinde. Gabit Sadırbayev’in başkanlığındaki fizibilite ekibi tarafından hazırlanan projeye göre, müzenin çevresine 170 hektarlık bir alana yayılan çok işlevli bir kültürel kompleks kurulması hedefleniyor.
Türkistan’ın mânâ sultanlarından, Ahmed Yesevî’nin hocası Arslan Baba Türbesi ile Otrar Harabeleri arasında uzanması planlanan bu kompleks; etnografik sergiler, geleneksel sanat ve zanaat atölyeleri, film gösterim alanları, tarihî müzik ve kültürel etkinlik salonlarıyla bir açık hava kültür vadisi şeklinde konumlandırılacak. Bu mekânda Fârâbî’nin felsefî mirasını gözler önüne seren daimi bir sergi alanı da planlanıyor.
Kazakistan’ın Arkeolojik Tacı
Büyük İpek Yolu üzerinde yer alan Otrar Harabeleri, “Kazakistan Arkeolojisinin İncisi” olarak tarif ve tavsif ediliyor. Her gün onlarca ziyaretçinin yürüdüğü kadim topraklarda sadece eserler, turkuvaz taşlar değil, Türk tarihinin sesi de dile geliyor! Arkeologların yeni kazılarında ortaya çıkan mimarî unsurlar, tarım araçları, hamam zeminleri ile dünden bugüne genişleyen Otrar Müzesi, Türkistan’da mücerred anlamda bir hayat sürülmediğini, tefekkür ufuklarından ilhamla geliştirilen üretim süreçlerine hikmetâmiz yazılı kültürün hâkim olduğunu gösteriyor.
Kumlar Altındaki Kalp
Bugüne değin tarihi Otrar şehrinin çok az bir kısmı keşfedildi. Kadim kentin büyük bölümü hâlâ kumlar altında. Kumların altından çıkarılan tarih ve medeniyet öğeleri Otrar Müzesi’ndeki yerlerini alırken bir hüküm cümlesi kuralım: Burası Kazakistan’ın taşlara yazılmış hikâyesi; Seyhun sularıyla beslenen bir medeniyetin susmayan sesi, Fârâbî’nin hikmetiyle yoğrulmuş bir zaman kapsülüdür!
“Tarih milletin yurdudur” diyen iktisat gurusu Mustafa Özel haklı… Şaulder köyündeki bu sessiz yapı, bize şunu hatırlatıyor: Tarihin nabzı sadece geçmişte değil, hâlâ nefes almakta olan yerlerde de atıyor! Ve Otrar misalinde bir milletin hafızası bir müzede saklanıyor!
İbrahim Ethem Gören/04.08.2025/Yazı No: 460
Kaynakça:
-Otrar Kalesi (Otrar Antik Şehri) ve OTrar Müzesi ziyaret izlenimlerimiz.
-Kazak vatandaşı Vezirbeg Beşliyev ve Kazakistan Ahmet Yesevi Üniversitesi’nden Dr. Alparslan Kavaklı ile yaptığımız sözlü tarih çalışmaları.
-Yazılı yerel kaynak: https://silkadv.com/en/content/muzey-otrara-v-shauldere
Fotoğraflar: İbrahim Ethem Gören
Bilgi Notu: Şavildir, Oğuz'un yirmi dört boyundan biri olan Çavuldur boyunun Kazakçalaştırılmış ismidir. Yazımıza konu olan müzenin yer aldığı bu bölge tarihte Çavuldur boyunun mesken olduğu için boy adı bugün yer adı olarak kullanılmaktadır. Latin alfabesiyle “Şaulder”; Türkçe transkripsiyonu Şavildir. Türkçe anlamı Çavuldur (Oğuz boyu adı)
Güncellenme Tarihi: 07 Ağustos 2025