Sanatkâr Portreleri: Hattat Ressam Turan Sevgili

Sanatkâr Portreleri: Hattat Ressam Turan Sevgili


Hâmiş: Sanatkâr Portreleri yazı dizimizin bu bölümünde, sanatın sabır ve istikametle yoğrulmuş yolculuğunda, kalemiyle ve fırçasıyla bu topraklara müstesna eserler kazandıran Hattat-Ressam Turan Sevgili’nin içinden başarı, azim, ilham ve vefa geçen hayat hikâyesini okuyacaksınız.

 

Mâverâ Sanatkârı Hattat Ressam Sevgili

Sanatın, sabrın ve istikamet üzere yaşamanın ömür boyu süren bir yolculuk olduğuna inanan Turan Sevgili, Erzurum’un Oltu’sunda başlayan hayatını, Çorum’un sokaklarında büyüyen çocukluk yıllarıyla, İstanbul’un sanat ve matbaa dünyasında yoğrulan gençliğiyle ve nihayetinde hat ve resim sanatında geçen seksen yılı aşkın bereketli ömrüyle şekillendirdi. O, kalemin mürekkebe, fırçanın renge dokunduğu her anı ibadet şuuruyla yaşayan, tasarımları, yazıları ve çizdiği portrelerle büyük bir sanat mirasına imza atan hakikatli bir sanatkâr.

 

 

.
.
.
.
.
Önceki slayt
Sonraki slayt

Oltu-1945

Turan Sevgili, Erzurum Oltu 1945 doğumlu. Bölgenin mühim maneviyat önderlerinden Habib Baba’nın ceddinden gelmekte olan Turan Sevgili henüz üç yaşındayken Çorum’a göç etmiş.

Turan Sevgili’nin gönül lisanından neş’et eden cümlelerle 80 küsur sene öncesinin Oltusuna gidiyoruz: “Eskiden Anadolu’da doğan çocuklar birkaç yaş küçük yazılırdı. Bu bağlamda benim doğum tarihim olan 1945 de muhtemelen güncel bir tarih değil. Merhume validemin ‘Oltu’da dutlar yenilmeye başladığı zaman seni dünyaya getirdim’ dediğini hatırlıyorum.”

Turan Sevgili’nin babası Fazıl Bey, valideleri Fatma Hanım’dır. Sevgili’nin, babası Fazıl Bey üzerinden aile şeceresi sırasıyla Yakup Efendi, Şaban Efendi, Süleyman Efendi ve Mustafa Efendi üzerinden Erzurumlu mânâ sultanı, Kâdirî şeyhi Habib Baba’ya kadar uzanıyor.

Sevgili Soyadı Habib Baba’dan Geliyor

Ailenin soy ismi de Habib Baba’dan geliyor. Malum olduğu üzere Habib “sevgili” demek. Soyadı Kanunu uyarınca Erzurum’daki memurlar “Sevgili dururken Habiboğulları soyadını neden talep ediyorsunuz?” şeklinde bir cümle kurmalarını müteakiben ailenin soy ismi Sevgili olmuş.

Esnaf bir ailenin oğlu olan Turan Sevgili, babası Çorum’da bakkal dükkânı işletirken Zafer İlkokulu’nu müteakiben Çorum İmam Hatip Lisesi’nden mezun olmuş.
Çocukluk yıllarından itibaren elinden boya kalemleri düşmeyen Turan Sevgili ilkokul yıllarına dair bir hatırasını naklediyor: “Resmim güzel olduğundan öğretmenlerim Tabiat Bilgisi dersinde kara tahtaya tebeşirle bitki ve hayvan resimleri çizdiriyordu.”

Üniversite eğitimi için Âsitane’ye gelen Turan Sevgili İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nü bitirmiş.

Miladi takvimin yaprakları 1963 yılını gösterirken Cağaloğlu’nda ilk atölyesini açmış. Burada resim ve grafik çalışmaları yapmış. Henüz bilgisayarların Türkiye’ye gelmediği yıllardan söz ediyorum. İşte o yıllarda İstanbul’un matbaa piyasasının kalbi Cağaloğlu’nda atıyor. Yayınevlerinin ve gazetelerin merkezleri Cağaloğlu’nda. Mezkûr tarihler, yazarların gazete binalarında çalıştığı zamanlara işaret ediyor. Cağaloğlu’nun ara sokaklarında mürettiplerin sesleri yankı buluyor. Linotipler, katrat cetvelleri, tipo baskı makineleri, aydıngerin hoş kokusu, parça kâğıtçılar, mürettipler, çelimsiz matbaacı çırakları, ışıklı montaj masaları, Gestetner kalfaları ve büyük ofset ustalarının renkli dünyaları arasında Ressam Turan Sevgili elinin emeğiyle, alnının teriyle hayatını kalemden ve dahi fırçadan kazanıyor. Müvezzîler (gazetece dağıtıcıları) “Cağaloğlu yokuşundan Sirkeci’ye doğru, yazıyor, yazıyooor” nidalarıyla gece baskısı gazeteleri satıyor.

İşini iyi yapanlara her yerde ekmek var. O günlerde Üstad Necip Fazıl Kısakürek, Türk Neşriyat Yurdu nezdinde basılmakta olan “Halkadan Parıltılar” serlevhalı kitabının numunesini matbaa ustasının elinden alırken not defterine “Laf var ki laftır, laf var ki iştir. İş var ki laftır. Bize iş kadrosunda laf, hamle çapında iş lazım.” cümlesini yazıyor. İşi işi yapmak demiştik. Hele grafikerin işinde milim şaşmaması lazım. Bu yönüyle öne çıkan Turan Sevgili matbaa piyasasına hamle çapında işler takdim ederek Babıali’de önemli bir yer ediniyor. Sanayiye, üretim tesislerine logolar çiziyor, fatura, kartvizit, antetli kâğıt, tasarlıyor. Yayınevlerine kitap kapakları çiziyor.

Letraset Ustası!

Az önce “Bilgisayar henüz yok” dedik. Bu süreçte Turan Sevgili matbaa, grafik, tasarım dünyasındaki teknik gelişmeleri yakından takip ediyor. O yıllarda Londra’da “letraset” keşfediliyor. İlgilisi için “letraset” için küçük bir paragraf açalım: (Bu bir nevi pratik baskı tekniği. Muhtelif yüzeylere kendine has tahta kaşık benzeri bir âletle harf, sair tipografik öğeler aktarılıyor, yazılı levhalar üretiliyor.) Turan Sevgili o yıllarda grafik tasarım stüdyoları, mimarlık ofisleri, teknik ressamlar ve sanatkârlar tarafından yaygın olarak kullanılmakta olan letrasetin de lisanından iyi anlıyor!

Hemen yarına!

Cağaloğlu’ndaki matbaacılar Sevgili’nin kapısını çaldığında “iş, hemen yarına lazım” cümlesini kuruyor. Bu süreçte işleri yetiştirmek için onlarca gece sabahlıyor. Bir prensibi var: “Söz Allah’a verilir.” Bu meyanda verdiği tüm sözleri tutmuş olmanın, tüm işleri vakt-i zamanında yetiştirmiş olmanın haklı gururunu yaşıyor.

Kalemi, fırçayı elinden düşürmeden kutu ambalajlarının üzerlerine renkli resimler çiziyor, Arap ülkelerine ihracat yapan bisküvi, çikolata, şekerleme firmalarının ürün etiketlerini a’dan z’ye tasarlıyor. Mamulün ismini yazıyor, ürünün içeriğini kaleme alıyor. Bu süreçte “Arap Kaligrafisi” denilen tarzda yazılar kaleme alıyor. Bilgisayar ve dolayısıyla dizgicilik piyasası oluşmadığı için matbaacılar, grafikerin ofislerine uğramadan iş yapamıyor.

1963 yılında atölyesini açtığı yıl Hattat Hamit Aytaç’tan yazı derslerine başlıyor. Hocasını çok meşgul etmeden münhal vakitlerinde giderek meşklerini gösteriyor.

Herkesin vakt-i kıymetli, koşa koşa indiği Cağaloğlu yokuşunu yıllarca aynı heyecanla çıkıyor. Bazen de Hamit Hoca, talebesi Turan Sevgili’nin atölyesine geliyor, evladı mesabesinde telakki ettiği öğrencisinin yazılarını inceliyor, çıkartmalar yapıyor, yeni geldiğinde “aferinler” yazıyor. Bir süre sonra üstadı talebesine Kufi, Sülüs, Nesih, Ta'lik, Dîvânî ve Celî Dîvânî yazı nevilerinden icazet takdim ediyor.

Bir önceki paragrafta isimlerini zikrettiğimiz yazılardaki ustalığına Rik‘a, Muhakkak, Reyhânî ve Tuğrayı da dâhil eden Hattat Sevgili her bir yazı nevinden âlâ keyfiyette eserler vermeye muvaffak kılınıyor.  Geride kalan 62 yıllık yazı hayatında binlerce yazıya ketebe koyarken pek çok camiinin de kubbe, kuşak ve çeharyarlarını yazıyor.

1981-82 yılında Bursa İlahiyat Fakültesi'ne yazı hocası olarak atanarak iki yıl boyunca bu şehirde görev yapıyor.

Kaleme Aldığı Sülüs-Nesih Hatlı Mushaf-ı Şerif, Umman’da Mütemadiyen Okunuyor

1985 yılında Mekke-i Mükerreme’den Mektebetü’n-Nahda’l-Hadîse müessesesinin kurucusu Abdüşşekûr Fida’nın talebi üzerine Mushaf-ı Şerif yazmaya başlıyor. İş bu sülüs-nesih hatlı Mushaf-ı Şerif 1987 yılında tamamlandıktan sonra Umman Krallığı tarafından basılıyor.  Hattat Turan Sevgili için sadaka-i cariye mahiyetindeki asıl ebadı 35*50 cm olan Mushaf-ı Şerif, Umman’da muhtelif ebatlarda hâlâ basılmaya devam ediyor.

Kalemiyle Fırçası Müsabaka Halinde!

Turan Sevgili, Hocası Hamit Aytaç gibi fırçası kalemiyle, kalemi de fırçasıyla müsabaka halinde bir zat. Hattatlık mesleğini icra etmesi hasebiyle gönlüne hattat portrelerini çizmek düşüyor! Evvelemirde işe Tuğrakeş İsmail Hakkı Altunbezer, Hattat Hamit Aytaç ve Hattat Mustafa Halim Efendi’nin portreleriyle başlıyor. Üç portreyi kısa sürede ikmal etse de gerisi gelmiyor! İş yoğunluğu dolayısıyla başladığı hattat portrelerini tamamlaması kimi zaman beş-altı ayı buluyor. Bu süreçte ışıklı yazı masasının üzerinde durmakta olan Hattat Kemal Batanay portresine bir iki fırça sürüyor o kadar! Araya yine “acil” işler giriyor. İş yoğunluğu dolayısıyla portreler yarım kalıyor. “Neşriyat yazısı” kaleme almaktan portreleri tamamlamaya fırsat bulamıyor. Ta ki Macintosh’lar icat edilinceye kadar. İlk yıllarda bilgisayar fiyatları oldukça pahalı. Bu süreçte üç-dört yıl yine yoğun bir şekilde çalışıyor. Sonrasında Cağaloğlu piyasasına giren dizgiciler Hattat-Ressam Turan Sevgili’ye alan açıyor. “Neşriyat yazıları” kesilince fırçayı eline alıp yarım kalan hattat portrelerini tamamlıyor.

Hattat Portreleri

2007 yılında Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde “Hattat Portreleri ve Hat Sergisi” serlevhalı sanat etkinliğini gerçekleştiriyor. Daha sonra İBB, “Hattat Portreleri”nin kitabını basıyor. İzleyiciler, Hattat-Ressm Turan Sevgili’nin paletinden fırçasına dökülen renkli portreler üzerinden bir zamanların kudretli hattatları Kamil Akdik’in, İsmail Hakkı Altunbezer’in, Hamit Aytaç’ın, Mustafa Halim Özyazıcı’nın, Kemal Batanay’ın, Necmeddin Okyay’ın ve Ali Alparslan’ın, içinden ezkâr-ı ilahi geçen yazı dünyasına dokunuyor.

Turan Sevgili ekol olmuş hattatların, ekollerin önemli temsilcilerinin ve yazı hayatında farklı hususiyetleri olan sanatkârların portrelerini çalışıyor. Şimdiki zamanda yazıhanesinde ahşap sandıkların içerisinde muhafaza ettiği portrelerin sayısının 70’e ulaştığını öğreniyorum.

Turan Sevgili prensip gereği ebediyet yurduna sırlanmış hattatların portrelerini çiziyor. Hattat Hamit Aytaç’tan rahle şeriki (talebe arkadaşı) arkadaşı Hattat Hasan Çelebi’nin “Turan Hocam, benim portremi ne zaman çizeceksin!” şeklindeki sualini, “Muhterem Hasan Bey, ben malumunuz hayatta olan hattatlarımızı çalışmıyorum!” şeklinde cevaplıyor. Hasan Hoca “Ne yani, benim portremi çizmen için ölmem mi lazım geliyor?” dediğinde “Sen bilirsin!” cevabını veriyor! (Hasan Çelebi üstada rahmet olsun.)

Talebe Yetiştirmekte Seçici Davranıyor

Talebe yetiştirmekte seçici davranan Hattat Turan Sevgili’nin, Düzce Üniversitesi öğretim görevlilerinden Ebubekir Altıok’a sülüs-nesih; Gürkan Pehlivan’a  celî dîvanî;  Filiz Derindere’ye de ta’lik yazı nevilerinden icazet verdiğini belirttikten sonra hocamızın meşk usulünü Hattat Ebubekir Altıok’tan dinleyelim: “Hocamın meşk usûlü, kadîm meşk silsilesinin günümüzdeki bir tezâhürü idi. Talebe olarak atölyesine vardığımda evvelâ dersimi arz eder, hocam ise kırmızı mürekkebiyle satırlarımı tashih ederdi. Satırdaki mizânı işaretlerken hurûfâtın bünyesini tek tek anlatır, harflerin dikliğini, istifini, heybetini, kürsüsünü ayrı ayrı beyân ederdi. Yazarak gösterir, yetmez; hemen yanındaki başucu kitaplarından eski üstadların yazı örneklerini çıkarır, üzerinde çalıştığımız harf birleşimlerinin misallerini bulur, hangi hattatın yazısında o terkib muvaffak olmuş onu gösterirdi.

Hattat Turan Sevgili: Nizam ve İntizam Böyledir

Masasında duran cetveliyle açıyı ölçer, ‘bak gördün mü, nizam ve intizam böyledir’ diye tafsilatlı şekilde izah ederdi. Âdeta harfleri ameliyat eder gibi inceler, o ciddiyetle bana naklederdi.

Hocamın meşkinde ciddiyet had safhadaydı. Yerinde olmayan bir suali yahut latîfeyi asla hoş karşılamazdı. İlk çayımı dahi altı ay sonra ısmarlamıştı. Lâkin bugün Düzce’den yola çıkarken arayıp ‘Hocam, çayı koy geliyorum’ dediğimde, hemen bir demlik hazır olur. Bir keresinde karlı bir kış günü sabahın karanlığında Düzce’den kalkıp hocamın eski atölyesinin bulunduğu Küçükayasofya Sanatkârlar Pasajı’na yürüyerek varmıştım. Harem’den vapurla geçip tramvaya binecek param olmadığından o yolu yürümüştüm. Çantamı tutan elim soğuktan demir kesilmiş olmalı ki, kapının önünde karşılaştığım hocam tokalaşırken elimin buz gibi olduğunu hissedince ‘Bu ne! Hemen içeri gir, ısın!’ demiş ve belki de ilk çayımı o gün söylemişti.

Meşke ilk başladığım zamanlardı, dersin ücretini sormaya utanıyordum. Bir gün cesaretle sordum: ‘Hocam, ders için ne kadar vereceğim?’ O ise celâlli bir edâ ile ‘Onun karşılığını Allah verir, sen veremezsin!’ buyurdu. Bir başka gün sabah simit alıp atölyeye erken vardığımda, ‘Bu ne?’ diye sordu. ‘Hocam, simit aldım, yeriz’ deyince kısa bir sükût oldu. Ardından tok sesiyle, kaşlarını çatarak ‘Bir daha meşke gelirken dersin harici bir şey getirme!’ dedi. İşte hoca böyleydi. Hoca ile meşk etmenin lezzeti, meşakkatinden geliyordu.

Bir müddet sonra bana arşivindeki yazılarının kalıplarını ve eski üstadlara ait yazı örneklerini vermesi, talebeliğimde bir dönüm noktası olmuştu. O örneklerle yazıya bakışım tamamıyla değişti. Bakmayın hocamı sert, celâlli, ciddiyetli bir insan gibi anlattığıma! O, aslında en zor işi Peygamber Efendimizin ‘Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız; sevdiriniz, nefret ettirmeyiniz’ buyruğu üzere, gelenekten zerre taviz vermeden aktarmaya gayret ediyordu.

Bugün daha iyi idrak ediyorum ki hocamın tavrı, bir babanın evladına şefkati gibiydi. Hep talebesinin iyiliğini isterdi. Tekrar geri dönsem ve yeniden talebe olsam, hiç şüphesiz yine onun dizinin dibinde meşk etmeyi arzularım. Zira hocamın huzurunda geçen her meşk, sadece satırların değil, hâlin, tavrın, sabrın ve edebin de meşk olunması demekti.”

Yaza Yaza Parmağı Eğirilmiş!

“Binlerce, belki on binlerce satır yazı kaleme aldım” şeklinde bir cümle kuran Hattat Sevgili’nin yaza yaza sağ elinin başparmağı eğrilmiş. Üstad, sözün bu yerinde elini bana doğru uzatırken, parmağında kamış kalemin ucunun gireceği kadar bir eğrilik görüyorum.

Mimar Sinan Üniversitesi Yılları

Turan Sevgili 38 yaşında mâhir bir ressam iken Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin Uygulamalı Sanatlar Enstitüsü’nde ikinci üniversite eğitimini tamamlıyor. Bu okulun tekstil bölümünde okumasına yönelik mülahazalarını iki cümleyle özetliyor: “Resmi daha sağlam yapmak için güzel sanatlar üniversitesini okumak istedim. Baktım ki resmi gerçekten iyi yapıyormuşum.”

Uygulamalı Sanatlar Enstitüsü nezdinde kumaş deseni tasarımlarını da deneyimleyen Hattat-Ressam Turan Sevgili resim ve grafik alanında 60 küsur yıllık tecrübesiyle bir zamanlar haftalar boyunca, zamanla yarışarak, günler süren zaman diliminde tamamladığı tasarımları şimdiki zamanda bir günde, bazen de birkaç saatte bitiriyor.

Turan Sevgili: Hattat Hamit Aytaç Hat Sanatında Müstesna Bir Yere Sahiptir

Turan Sevgili Hoca, yazı masasının üzerindeki celî dîvânî yazısına dikkatlice bakarken, Osmanlı Cihan Devleti’yle günümüz Türkiyesi arasında yazı köprüsü kuran hocası Hattat Hamid Aytaç’ın alametifarikasına değiniyor: “Hat sanatında âdeta fânî ve müstesna bir yere sahip, aynı zamanda ressam olan Hamid Hoca; hüzünlü, çileli geçen hayatının sonuna kadar bu sanatı azimle icra etmiştir. Her şeye rağmen bize ve bizden sonrakilere hocalık yapacak eserler bırakmıştır. Velûd, şöhreti ve çalışmaları yurt dışına taşmış, son döneme damgasını vurmuş; nazik, yardımsever, mahviyet sahibi bir insandı. Herkes kabuğuna çekilmişken cesurca bu sanatı ihya etmiş; Osmanlı ile cumhuriyet dönemi arasında köprü olmuştur.”

İstikamet Sahibi Bir Sanatkâr

Yazmak onun işi… Vakt-i merhununda matbaa piyasasına, Beyaz Saray’a cüzler, kitaplar, Cevşenler yazan, şimdiki zamanda da hususi siparişleri kaleme alan Hattat-Ressam Turan Sevgili istikamet sahibi bir sanatkâr. Bu yöndeki sözlerine müşfikâne nazar edelim: “Her zaman itidal üzere olmak lazım gelir. İstikamet, nirengi noktasını Hud Sûresi’nin ‘Festakim kemâ ümirte/Emrolunduğun gibi dosdoğru ol’ ayet-i kerimesinden alır. “İstikametin temelinde adl (denge) bulunur. Bu da ne ne için yaratılmışsa yaratılış amacına uygun olarak kullanmaktır. Bunun hayat boyu devamına da istikamet denir.”

Kamış Kalemi ve Fırçayı Elinden Düşürmüyor

Bugünkü günde 82 yaşında olan Hattat-Ressam Turan Sevgili kamış kalemini ve dahi fırçasını elinden düşürmüyor.  Bundan 62 yıl önce Cağaloğlu’nda açtığı atölyesinde gösterdiği ilk günkü disipliniyle Sahrayıcedid’deki atölyesinde az önce bahsini ettiğimiz istikamet üzere kâh hüsn-i hat ile, kâh resim sanatıyla meşgul oluyor.

Turan Sevgili, “Sanatkâr yazıyla, resimle, estetikle ne için meşgul olur? Yazarken, boyarken, tasarlarken haddizatında ne/neler yapmış olur” şeklindeki sualimizi de cevaplıyor: “İnnallahe cemîlün yuhibbü’l-cemâl”. ‘Allah güzeldir güzelliği sever’. “Sıbğatallah vemen ahsenü minellahi sıbğah”. ‘(Bu) Allah’ın boyasıdır (tezyînidir). Kimin boyası (tezyîni) Allah’tan daha güzeldir’. Sanat, Allah’ın ruhumuzda, bedenimizde; canlı-cansız varlıklardaki sanatının kabiliyet ve gayret oranında insanlardaki nisbî tecellisidir. Her şey O’ndandır ve O’na aittir. “Hâzâ min fazl-ı Rabbî”. ‘Bu ancak Rabbimin bir fazlıdır’.

Acz, Tezellül, İnkisar ve Boyun Büküş…

Sanatkâr Portresi yazı dizimizin kahramanı Hattat-Ressam Turan Sevgili, seksen iki yaşında olmasına rağmen hâlâ ilk günkü heyecanıyla yazıya ve resme hizmet ederken geride kalan 62 yıllık süreçte yazıdan ve dahi renklerden aldığı ilhama da değiniyor: “Acz, tezellül, inkisar ve boyun büküş...”

10 Eylül 2025-Sahrayıcedid

Onun hayatı, “emrolunduğun gibi dosdoğru ol” ayetinin ışığında istikamet üzere geçen bir sanat yolculuğu olarak hafızalarda yerini alıyor. Çizgilerinde sabrın, portrelerinde vefanın, yazılarında aşkın izleri bulunan Turan Sevgili, bu çağın hat ve resim sanatına yalnızca eserler değil, aynı zamanda örnek bir hayat da armağan ediyor.

 

Hâmiş: Bu portre yazısı 10 Eylül Salı günü Hattat Turan Sevgili’nin İstanbul Sahrayıcedid’deki atölyesinde gerçekleştirdiğimiz sohbetten yola çıkılarak hazırlanmıştır.

 

İbrahim Ethem Gören, 23.09.2025/Yazı No: 467