İnsan davranışları ile ekonomi arasında doğrudan bir bağlantı var mıdır? Peki, insanların bütçe planları, harcamaları ve diğer finansal kararları rasyonel ölçülerden ziyade farklı tutumlara göre değişebilir mi?
Klasik iktisada göre, bireyin her zaman maddi çıkarlarına odaklanması "homo-economicus” olarak adlandırılır. Ancak, bu kavram 1930'lu yıllarda sorgulanmaya başlanmıştır. Davranışsal iktisat kavramı ise bu konuya farklı bir bakış açısı kazandırmıştır.
Davranışsal İktisat Nedir?
Davranışsal iktisat, bireylerin karar alma sürecinde etkilendikleri farklı değişkenleri ortaya koyarak iktisat ve psikolojinin birlikte düşünülmesi gerektiği tezini savunur. Davranışsal iktisada göre, rasyonel olmayan düşünce ve davranışlar gündelik hayatta alınan birçok kararı doğrudan etkiler. Dolayısıyla, ekonomik kuram ve modellemelerin bireylerin psikolojik ve sosyolojik durumlarını da göz önünde bulundurması gerekir. İçerikte, geçmişten günümüze kadar birçok ekonomi kuramını etkileyen davranışsal iktisadın tarihsel gelişimi hakkında detaylı bilgiler bulabilirsiniz.
Davranışsal İktisadın Doğuşu
Davranışsal iktisat, ünlü klasik iktisatçı ve ahlak felsefecisi olan Adam Smith tarafından 1759 yılında Ahlaki Duygular Teorisi adlı eserde ortaya atılmıştır. Smith'e göre, insanlar karar alırken toplumun ve bireysel çıkarlarını karşılama dürtülerinin etkisinde kalır. İnsan davranışlarının sempati kazanma isteğinden etkilendiğini öne süren Smith, insanın sosyal bir varlık olduğu için onay, övgü ve kabul görmeye ihtiyaç duyabileceğini vurgular.
Adam Smith'in ortaya attığı davranışsal iktisat kavramı uzun yıllar gelişme fırsatı bulamaz. Fakat, 1947 yılı itibariyle bu teori yeniden gün yüzüne çıkmaya başlar.
Davranışsal İktisadın Tarihsel Gelişimi
20'nci yüzyılın ortalarına gelindiğinde ekonomi ve psikolojik davranışlar arasındaki bağlantı hakkındaki yeni araştırmalar yapılır. Herbert Simon tarafından 1947'de yılında yayınlanan Administrative Behavior adlı çalışma ve Harvey Leibenstein tarafından 1966 yılında yayınlanan X-Inefficiency adlı çalışma, davranışsal iktisadın öncüsü kabul edilir.
Herbert Simon’un da katkı sağladığı Bilişsel Devrim, geleneksel iktisat modelleri içerisine bilişsel sezgilerin dahil edilerek alternatifler sunulmasına imkân sağlar. Davranışsal iktisat hakkındaki çalışkanlarından dolayı 1978'de Herbert Simon, 2002'de Daniel Kahneman, 2017'de ise Richard Thaler Nobel Ekonomi Ödülü'ne layık görülür. Daha sonra hızla yükselişe geçen davranışsal iktisat, günümüz ekonomi modellerinde çok önemli bir yer edinmiştir.
Davranışsal İktisadın Konusu
Davranışsal iktisat, bireylerin ekonomik kararlar alırken mutlaka faydacı bir düşünceyle hareket ettiklerini, her zaman risk almaya eğimli olduklarını ve her zaman tutarlı olamayacaklarını öne sürer. Bunun nedeni ise insanların eylemlerinin toplumdaki diğer kişilerin eylem ve duygularından etkilenmesidir. Dolayısıyla, ortaya çıkan sonuçlar da genel olarak rasyonellikten uzaktır.
Davranışsal İktisat ile İlgili Bazı Örnekler
Davranışsal iktisat ile ilgili bazı örnekler şunlardır:
- Organ bağışlamak başka insanların hayatlarını kurtarma anlamına geldiği için hayati bir öneme sahiptir. Fakat, bu konuda olumlu düşünen bireylerin çoğu düşüncelerini eyleme dökmekten ve bağışçı olmaktan kaçınır. Bu yüzden, çoğu ülkede her vatandaş, potansiyel bir organ bağışçısı kabul edilir. Bunun nedeni ise hiçbir şey yapmamanın bu yönde tercihte bulunmak anlamına gelmesidir. Status quo kavramına dayandırılan bu durum, bireyleri toplumun faydasına yönelik eylemlerde bulunmaya yönlendirir.
- Araştırmalar, bireylerin kayıplara kazançlardan daha fazla tepki verdiğini gösterir. Bireylerin kayıp ve kazanç kavramlarına yönelik bakış açısı ise loss aversion olarak adlandırılan bir kavramın konusudur. Bu kavrama göre, şartlar eşit dahi olsa kayıp karşısında verilen tepki, çoğunlukla kazanç karşısında verilen tepkiden daha fazladır.
Özetle, davranışsal iktisatta öne sürülen kavramların gündelik hayatta pek çok karşılığı vardır. Bu kavramı daha iyi anlamak için bireylerin rasyonel olmayan davranışlarının neden ve sonuçları ile psikolojik ve sosyolojik unsurlar birlikte ele alınmalıdır.